Yeşil çam Sineması ve genel olarak Türk Sinemasının kimliği, tarihi üzerine yorum getirme, doğru saptamalarda bulunma söz konusu olduğunda, yeterli yazılı belge, tanıklık, inceleme, araştırma gibi kaynakların bulunmaması birçok zorluğu da beraberinde getiriyor.
Tartışma ortamının da sınırlılığı birçok konunun netleşmesine olanak vermiyor. Akademik çevrelerin çalışmaları da daha Türk Sinemasıyla ilgili tartışmalara yön vermekten oldukça uzak.
Ayrıca Türk Sinemasının bir çeşit kendiliğinden, ortak çabaların bir sonucu olarak deneme yanılma yöntemi içinde biçimlenmesi ve belli bir kuramsal, eleştirel destekten yoksun olması, kısaca kültür çevrelerinin ve sinema yazarlarının ilgi alanı dışında olup bitmesi, şimdilerde yapılacak kimi yorum ve saptamaları desteksiz bırakmaktadır.
Bunların film üretimine katılanlara onaylatılması da gene zor olmaktadır. Çünkü çoğunlukla Yeşilçam Sineması ile birçok şey farkında olmadan, ismi konmadan, hatta başka şey yapılmak istenirken gerçekleşmiştir (bu saptamanın, varsayımın, kendisi bile tartışmaya açıktır ve onaylatılması çok zordur). Ya da gerçekten yapılan saptamalar ve yorumlar gerçeklere uymamaktadır ve zorlama bir belirlemedir. Ama en azından var olan bulanıklığı gidermenin yolu da gene varsayımsal saptamalarda bulunmak ve tartışmalar, incelemeler sonucunda durumun netleşmesine çalışmaktır.
Bu konuda karşılaşılan bir diğer zorluk da tartışma ortamının bir türlü oluşamaması, yazılı önermelere, gene yazılı karşılıklar verilmemesidir.
YEŞİLÇAM SİNEMASI
Türk Sinemasının gelişmesi, tarihsel yürüyüşü, Türkiye tarihine koşut bir çizgi izler. Diğer sanat alanlarında olmadığı ölçüde Türk sineması bu siyasal-toplumsal tarih le özdeşlikler taşır.
İlk Türk filminin kim tarafından, nerede, hangi tarihte çekildiği bazı bakımlardan çok önemlidir kuşkusuz. Ama Türk Sinemasının ilk dönemine damgasını vuran asıl belirleyici değildir. Doğrusu, Türk Sinemasını Türkiye Cumhuriyeti tarihiyle başlatmaktır.
Osmanlı imparatorluğunun yerini alan Türkiye Cumhuriyeti hem geçmişteki birçok oluşumun izleyiciliğini; hem de geçmişin reddini içerir.
Tarihsel koşullar gereği, Cumhuriyet, devletçi bir siyaseti hemen bütün alanlarda uygulamaya sokmuştur (Osmanlı’dan devralınan devletçilik geleneği de bu seçimde etkili olmuş mudur?). Kültür alanı da Cumhuriyet tarafından, bir çeşit devletleştirilerek yönlendirilmiş, biçimlendirilmiştir. Akademilerin, konservatuvarların, fakültelerin açılması bu amaca hizmet etme hedefindedir. Türk plastik sanatları, Türk Tiyatrosu, edebiyatı, müziğine Cumhuriyet yeni bir kimlik göstergesi olarak önemle eğilmiştir. Ve düşünülen, sanat ortamının, yerel özellikleri yitirmeden batı sanat ortamıyla bütünleşmesidir. Cumhuriyet’le plastik sanatlar, sahne sanatları, müzik, edebiyat tarihi başlatılmıştır.
Leave A Comment